Ve ve ve upuzun bir aradan sonra Küçük Kız bir Garwood romanı ile bloğuna geri döndü (:
İş değişikliği, üzerine yoğun iş temposu, İstanbul, trafik derken bir baktım ki 6 aydan fazladır Rüya Kız’ım tek kalmış blogda (: Sanırım “HistoricalHunters” (tarihi aşk romanı incelemeleri yapan yeni ekip) beni hayata döndürecek
eski hızlı blogger zamanlarımı bana tekrar yaşatacak bir etkinlik olacak. (:
Bloğumun url isminden tutun, okuduklarımdan ve konuştuklarıma kadar, sizin bana naçizane yakıştırmanız ile “tarihi aşk romanı gurmeliğimi”
benim gibi bu türe gönül vermiş, her birinin incelemelerine ayrı ayrı
güvendiğim 5 can arkadaşım ile birleşerek sizlere yerli yabancı bu alanla ilgili türlü
türlü zevkler yaşatmayı planlıyoruz efenim. (Detaylar için TIKLAYINIZ.)
Şimdi gelelim etkinliğimizin son Julie Garwood yorumuna “KADERE
İNANIR MISIN?”
İğrenç espiriler yapmak istemiyorum bir tarihi aşk romanında ama
Kadere İnanırımda, bana bu kitabı gerçekten Julie Garwood’ın yazdığına
kim inandırıcak onu bilmiyorum...
Yazara Mektubumdan bir kuple...
Sevgili Julie,Nasılsın? Yaşlılık hayatın nasıl? Senin için çok endişeleniyoruz Julie, sen bizim kalbimize taht kurmuş, gelecekteki kocalarımızı hayal ederken her bir kriteri kendi karakterlerinin eliyle tek tek yerleştirmiş biri olarak napıyorsun böyle allah aşkına?!Shadow Music ( Aşk Seni de Vurur) da baş kahramın unuttun, kitabın sonuna kadar adamın iç sesi yoktu. Hadi dedik tamam dedik. O kadar kusur kadı kızında da olur dedik göz yumduk. Adam orda da biz çok umursamıyormuşuz gibi davrandık, feminist geçindik. Ama sen ne yaptın.. Bizim bu iyiniyetimize karşılık kurgusu kopuk, karakteri yamuk romanların ile yola devam ettin... Bizi kahrediyorsun Garwood lütfen yapma bunu bize, Ian – Brodick –Ramsey – Alec ve Connor’a geri dön!!! Bize geri dön!!!
Şimdi daha fazla gerilim yaratmadan kitabın incelemesine
geçelim. (Tabi buna hazırsanız)
Kitabımız aslında çok enteresan yerlerde geçiyor. Biri tabi ki
İngiltere sonra bir bakmışsın Amerika’dasın yok o da yetmiyor bilmem ne
ülkesinin Prensliğinde bile bulabiliyorsun kendini. Ortamlar ise daha enteresan.
Bir Kızılderili Kabilisinde yarı çıplaklar ve şamanlar arasındayken Hop!
İngiltere’de Kralın ajanlarının arasındasın, Hop! Tren vagonlarının arasında
bir katilden kaçıyorken Amerika’da Pat! Bilmem ne** ülkesinin Prensliğinde
sarayda gözlerini açabiliyorsun.
**Ülke ve adı yeri konumu
için kitaba bakınız zira ben hatırlayamadım.
Sonracığıma bu kadar çok mekanlılık ve aykırılık arasında accık
kopukluk ve abukluk Allah’ın emri diyorum karakterlerimize dönüyorum.
Aslında işin mutfağında çok adam var da oraya girersek bu yorum
bitmez. Önce kızımızdan başlayayım, zaten ona ciddi birkaç lafım var.
* Christina Bennett :
Sevgili Christina nen var canım senin ?! Gerçek bir kıl !
Allahım kızı o kadar sevmedimki onun geçtiği kısımlarda (neredeyse kitabın tamamı malum ana karakter) gözlerimi kapayıp görmemezlikten
gelmek istedim.
Eğer bu kız ile tanıştıysanız ve yaşamak
istiyorsanız ciddi bir sabra ve cidden duymayan iki kulağa ihtiyacınız var !
Tamam kızın hayatı biraz Küçük Emrah filmlerini
anımsatıyor, ama Amerika’da geçen ve içerisinde Kızılderililerin olduğu bir kabilede büyüyen kızımızın görevini ve sırrını bir tek okuyucu bilmiyor kitap da herkesin
haberi var.
Kızımızın annesi tam bir çilekeş Allahım
kadının ne bitmez çilesi var mış... Koca desen nankör bir adam vicdansız, evlat
desen tadına doyamadı kadın gencecik öldü. Aile desen beş para etmiyor.
Kızı Christina’yı alıp ikisininde can sağlığı için kaçmak zorunda kalan annemizin başına türlü türlü olaylar geliyor. Bu olayları Christina’ya bıraktığı günlüğünden kitap ilerledikçe parça parça öğreniyoruz. En sonunda esir alınmış bir Kızılderili anne (Marry) ve oğlunun hayatını kurtaran annemiz onlarla beraber kaçmaya devam ediyor, ama insan bünyesi malum bu koşturmayı daha fazla kaldıramıyor ve ölüyor. Kızını hayatını kurtardığı Kızılderili kadına emanet eden annemiz günlüğünü bırakıyor diyorki, 18 yaşına geldiğinde ülkesi İngiltere’ye geri dönecek ve bana yapılan herşeyi öğrenecek, bunun hesabını soracak.
Kızı Christina’yı alıp ikisininde can sağlığı için kaçmak zorunda kalan annemizin başına türlü türlü olaylar geliyor. Bu olayları Christina’ya bıraktığı günlüğünden kitap ilerledikçe parça parça öğreniyoruz. En sonunda esir alınmış bir Kızılderili anne (Marry) ve oğlunun hayatını kurtaran annemiz onlarla beraber kaçmaya devam ediyor, ama insan bünyesi malum bu koşturmayı daha fazla kaldıramıyor ve ölüyor. Kızını hayatını kurtardığı Kızılderili kadına emanet eden annemiz günlüğünü bırakıyor diyorki, 18 yaşına geldiğinde ülkesi İngiltere’ye geri dönecek ve bana yapılan herşeyi öğrenecek, bunun hesabını soracak.
Tamam buraya kadar herşey tamam da kız olmamış.
Kitabın başında tam bir aksiyon Şamanlar rüyalara yatıyor efenim Kabile Şefleri
sigaralar tüttürüyor Hola Hola danslar mistik bir ortam ama kız tam bir g.rz.k
-.- onu ne yapacağız.
Ahh tamam biraz fazla karaktere tutulmuş olabilirim iyisimi Lyon’u da anlatayım da siz beni biraz daha iyi anlayın.
Ahh tamam biraz fazla karaktere tutulmuş olabilirim iyisimi Lyon’u da anlatayım da siz beni biraz daha iyi anlayın.
** Lyonwood Markisi Lyon :
Ya adam King! Olmuş abi adam tam olmuş. Baştaki
hikayesi biraz biraz Julia Quinn – Şahane Bir Kadının Gizli Günlüğü vari idi
ama olsun adam olmuş.
Şöyleki Lyon karısı doğum yaparken kitapta bizleri karşılıyor. Onun endişei ve genç bir Lyon ile karşı karşıyayız. Karısının doğum sırasında nefretle yaptığı bir ihanet itirafı sonucunda Lyon’un hayatı başına yıkılıyor. Üzerine ne kadın ne de bebek ne yazık ki doğumdan sağ çıkamıyor.
Şöyleki Lyon karısı doğum yaparken kitapta bizleri karşılıyor. Onun endişei ve genç bir Lyon ile karşı karşıyayız. Karısının doğum sırasında nefretle yaptığı bir ihanet itirafı sonucunda Lyon’un hayatı başına yıkılıyor. Üzerine ne kadın ne de bebek ne yazık ki doğumdan sağ çıkamıyor.
Karısından, en yakını dediği adam ile ihanetini
öğrenen Lyon takdir edersiniz ki biraz insanlıktan çıkıyor. Kendisi Kral’ın
ordusuna tahsis eden Lyon onun en önemli ajanlarından biri oluyor, acımasızlığı
ile nam salan Lyon her göreve birazda ölmek için giden bir adam oluyor ne yazık
ki.
Şimdi adamımız net! Sert! Ciddi! Hayattan
sillesini yemiş ve diyorki ikincisine müsaade etmem arkadaş! O yüzden herkesten
soğuk ve uzak. Kadınlara olan güveni yerle bir ve onları potansiyel tehlike
olarak gülüyor. (Haksız da sayılmaz)
Ve böyle yıllar yıllar geçerken Kızımız geliyor
18 yaşına ve dönüyor İngiltere’ye. Güzelliği ve hazır cevaplılığı ile
sosyetenin anında gözleri arasına giren Christina bu durumdan hiç memnun değil
açıkcası. (Bu kız cidden beni çileden çıkarıyor.) Lyon ile karşılaşmaları ve
Lyon’un o ilk şapşik hali okurken beni oldukça eğlendirmiştir. Sonrasında
aralarında sidik yarışına dönen kısım ise cidden eğlenceliydi.
Ama şu kız ve tepkileri. Cahil cahil hareketler
tepkiler.. var ya Allah Lyon’a bir sabır vermiş yemin ediyorum adam çatlamadı
veya katil olmadı iyi, zira ben çok kere niyetlendim...
Neyse sonuç olarak mutlu bir son..
Peki elimizde ne var!
*Julie Garwood yaşlanmış arkadaş!
*Lyon mükemmel bir erkek karakter keşke başka
türlü bir kurgu içerisinde daha detaylı onu okuma fırsatımız olsa.
*Christina’yı sevmedim. Garwood lütfen saf ve
cesur kadın karakter yaratmaya devam et, öbür türlüsü (bu türlüsü) cidden sinir
bozuyor.
* Garwood romanlarının sevgili editörü
çevirmeni J Sizinle panaromik mevzusundan beridir (merak edenleri bu yayına alayım)
görüşmüyorduk (: Bu kiapda bulunan “Mrb” ve yüklemsiz cümleleri görmemezliğe
geliyorum. Bunuda Christina yüzünden yapıyorum. O kız kitabın içindeyse zaten
kalan şeylerin çok önemi yok zira.
Efenim uzun bir inceleme mıncıklama yazısının
daha sonuna geldik. Kah güldük kah ağladık kah sinir olduk. Okuyan gözlerinize
zeval gelmesin diyor. Historical Hunter ile ilgili bütün gelişmeleri OfficalFacebook Sayfamızdan takip edebileceğinizi hatırlıyor bu kitap ile ilgili kendi
yorumlarınızı benimle paylaşmanızı sabırsızlıkla bekliyorum.
Seri ile ilgili kısaca bir bilgi verip güzel alıntılar ile sizi
başbaşa bırakıyorum (:
KİTAP TANITIM
KADERE İNANIR MISIN? Christina Bennett Londra sosyetesini kasıp kavurmaktaydı. Göz alıcı güzel, Lyonwood Markisi Lyon bir gece ona etkileyici ve duygusal bir öpücük verene kadar gizemli geçmişinin sırlarını herkesten saklayabilmişti.
Bir korsanın tutkusuna sahip kibirli bir soylu olan Lyon, sakin duruşunun altında için için yanan vahşi ateşin tadına baktığı an Christina’ya sahip olacağına dair ant içti..
Fakat cesur ve cüretkâr Christina o kadar kolay fethedilmeyecekti. Kalbinin ve kaderinin efendisi olan Christina markinin baştan çıkarıcı okşamalarına karşı koymalı mıydı?
Aşkına teslim olmaya cesaret edemiyordu. Çünkü o zaman değerli sırrından ve çizilen kaderinden vazgeçmek zorunda kalacaktı…
“Olağanüstü... Konusu ve karakterleriyle eşsiz bir şekilde kaleme alınmış bir hikâye.” - Johanna Lindsey
“Büyüleyici bir aşk hikâyesi. Uzun zamandır okuduğum en iyi kitaplardan biri.” - Judith McNaught
Crown's Spies Serisi:
1. The Lion's Lady (1988) Kadere İnanır mısın?
2. Guardian Angel (1990)
3. The Gift (1991)
4. Castles (1993)
Diğer kitaplari çevirmemis yayinevi. Seri kitaplarin hepsini cevirmeyisleri deli ediyor beni...
YanıtlaSil