Herkese Merhaba! Ve Gül ve Avcı turumuzun en çok beklenen kısmına geldik (: Sevgili yazarımız Asude ile bir röportaj yaptım sizler için :) Kendisi o kadar sıcak kanlı ve samimiydi ki sanırım birazcık uzadı konuşmamız bu sebeple :)
Sizleri daha fazla laf kalabalığı yapmadan röportajımız ile baş başa bırakıyorum :**
1- Konuşan Kitaplar ile Blog Tur ekibi adına Hoş Geldin diyorum :) Biz çok keyifli bir tanıtım turu geçirdik umarım sende sevmişsindir. (: Şimdi sorularımıza başlayalım... Asude kimdir? öncelikle bize kendinden biraz bahseder misin?
Bir karakterimin dediği gibi ‘babamın kızı, annemin kız kurusuyum!” Ben de herkes gibi yaşayan, kaygıları, korkuları, hayalleri, hayata dair daima güzel beklentileri olan biriyim. Yazmakla kendini iyi hisseden ve geleceğe dair planlarını yazarlık temeline kuran belki de fazla hayalperest ancak olduğum insandan hoşnut biriyim. On yıl sonra kendimi, hayallerimin gerçekleştiği o yerde mutluluk havuzunda debelenirken görmek istiyorum.
Bireysel olarak hepimiz bambaşka bir dünyayı ifade ediyorsak benim dünyam fazla dağınık. Ev işlerinden nefret ediyorum ve ailemin kadınları tarafından beceriksiz olarak görülüyorum. Utanç verici ama eğlenceli de. Kızım içli köfte biliyor musun? Türü soruların yanıtları hep aynı: Yooo, hamur açmayı? Yoo, Börek, çörek, kurabiye? İşim olmaz. Salata? O kadar da değil. İşte onu yaparım. Bir de çay severim. Demli ve şekersiz… Sonra filmlere bayılırım. Tercihen Uzakdoğu ya da Kuzey Avrupa… Çoğu zaman ise Hollywood…. Julia Robert tarzı romantik komedilere bayılırım.
Bireysel olarak hepimiz bambaşka bir dünyayı ifade ediyorsak benim dünyam fazla dağınık. Ev işlerinden nefret ediyorum ve ailemin kadınları tarafından beceriksiz olarak görülüyorum. Utanç verici ama eğlenceli de. Kızım içli köfte biliyor musun? Türü soruların yanıtları hep aynı: Yooo, hamur açmayı? Yoo, Börek, çörek, kurabiye? İşim olmaz. Salata? O kadar da değil. İşte onu yaparım. Bir de çay severim. Demli ve şekersiz… Sonra filmlere bayılırım. Tercihen Uzakdoğu ya da Kuzey Avrupa… Çoğu zaman ise Hollywood…. Julia Robert tarzı romantik komedilere bayılırım.
2 – Peki nasıl başladın yazmaya, bu maceraya başlarken örnek aldığın bir isim var mıydı?
Yazmaya nasıl başladım? ‘İlkokulda öğretmenimin harfleri göstermesiyle’ türünde iğrenç bir yanıt vermek istemiyorum ama sanırım bunun kaynağı ilkokula kadar da gider. Ya da ilköğretimin herhangi bir aşaması… Net tarih verememekle beraber ortaokulda şiir yarışmasında bir ödülüm olmuştu. Bunları, yazmaktan çok zırvalamak olarak görebilirsek bu süreç lisede de devam etti. ‘Umutsuz Aşkın Hezeyanları” isimli bir filme konu olacak kadar fazla hüsranlı geçen lise aşk hayatımda, sonu “yorum”lu biten kafiyeli, facia satırlar karaladığımı hatırlıyorum! Sonra üniversitede “atmasyon” ana bilim dalında uzmanlaşacak kadar sınav kâğıtlarını hoyratça doldurduğum saçmalamalarıma da ‘yazmak’ diyebilirim. Zira ben bu şekilde mezun oldum. Sahiden iyi sallarım. İsmine kitaplarda rastlamadığım bir kuramcıya ait iki sayfa yazı yazdığımı bilirim. Örnek aldığım kişiler olarak o isimsiz kuramcıyı gösterebilirim herhalde. Onun haricinde Klasik edebiyatı ve onun hayli tuhaf yazarlarını fazlasıyla seviyor, örnek alınmaya değer buluyorum. Balzac, Turgenyev, Dostoyevski’den sonra benim türüme çok yakın olan Kraliçemiz Jane Austen sanırım benim için tepe noktasındaki yazardır.
3 – 32. İstanbul TÜYAP Kitap Fuarında seninle tanışma şansım oldu. Kısa da olsa (inanılmaz bir kalabalık vardı) muhabbet edebilme şansımız oldu. O zamana geri dönelim biraz, fuarda nasıldı kalabalık, ilk büyük imza tecrübeni pyalşır mısın bizimle?
Fuar maceralarım mı demeliyim, fuar rüyası mı bilmiyorum. ‘Bir Kasım Günü Rüyası’ demek daha doğru olur benim için. Gül ve Avcı’nın çıkması kesinleştiğinde tüm diğer detaylardan önce belli olan bir şey vardı: O da TÜYAP’da imza dağıtacaktım. Yani yaklaşık iki aylık bir sürem vardı; mental olarak hazırlanmak için. Ancak öncesinde ne kadar plan kurmuşsam hepsi o gün puf diye uçup gitti. TÜYAP binasını görür görmez o heyecansız, gururlu, kendinden emin tavrımın yavaşça bedenimi terk edip yerine müthiş bir panik, heyecan ve korkunun adım adım tırmandığını hatırlıyorum. Hele o kalabalık, izdiham… Bir sürü güzel cümle yazacağım kitaplara sadece “Sevgiler” diye yazdım. Soğuk ve önem vermez gibi. Oysa sahiden bir sürü hazırlık yapmış, bir anı defteri hazırlamış, kalın uçlu kalemlerle afili satırlar karalarım diye düşünmüştüm. Ne yazık ki buna fırsat bulamadım ama bu kötü bir şey mi? Aksine şahane bir şeydi! İlk ve ikinci gün o kadar çok imza dağıtıp, o kadar çok kişiyle tanıştım ki mutluluğun daha fazla sınırı olamaz demeye başladım. Sayfamda aktif olan okurlar hariç, adını sanını hiç duymadığım, hayalet denilen bir sürü kızçeyle tanışmak çok güzeldi. Aldığım en güzel tepkilerden biri de annesini zorla getiren bir okur imza sırası beklerken annesiyle konuşmam oldu. “Kızım sizi görmek için o kadar ısrar etti ki, dayanamadık geldik” dedi. Sonrası daha müthiş ama… “Niye bu kadar ısrar ettiğini şimdi anlıyorum. Sizde bir şey var… Anlatamıyorum ama Çok aydınlık, çok güzel… İyi ki gelmişiz.”
Ah hayır ağlamıyorum, gözüme toz kaçtı! Gelen, gelemeyen herkese, sana ve sevgili Ephesus’uma çok teşekkür ederim!
4- Herkesi kendine aşık eden bir erkek karakterleri yaratırken kafanda nasıl bir şey vardı. Neler ilham verdi sana bu karakterleri yazarken?
Altı tane baklavadan daha iyi ilham verecek bir şey tanımıyorum! Şaka bir yana (aslında şaka yapmadı) ben nasıl bir karakter okumak istiyorsam onu yazdım. Yazdığım her şey için geçerli bu. Aşk romanı yazıyorsam güçsüz, zayıf karakterlere tahammül edemem. Hem kadında hem erkekte… Erkek karakter ise en gizli hayallerimi süsleyen, düşüncelerimde daima muhteşem… Öhhö ne diyordum? Ha, şey, erkek karakter… Julian’ı yazarken kafamdaki görüntü David Gandy’e aitti. O benim karakterimin vücut bulmuş haliydi. Onun fiziksel özelliklerini, kendi hayallerimin potasında eritip ortaya böyle karakter çıkardım. Güçlü, sarsılmaz bir adam. Kimseye hesap vermiyor ama herkesten hesap soracak kadar tahakküm edici. Ne istediğini bilse de gururundan ötürü onu kabullenemeyecek kadar kas kafalı da. Tabii yıllarca “Sır Kapısı” izlemiş biri olarak sonunda doğru yola gelme ve hidayete erme meselesini bu erkek karakterimde de kullandım. Sonunda yola geldi ama o yola gelene kadar hem çekti, hem de çektirdi!
5- (Koptum şuan, size çok espirili ve sıcak kanlı bir yazarımız demiştim:)) Başka historicaller okuyabiliecek miyiz senden?
Belki… Bu konu henüz net değil. Kitapta istikballerine değinilmemiş çok sayıda karakter var. Onlara güzel bir öykü yazmak istiyorum. Tyrell ve Elnora için kurgum da hazır aslında. Eğer bir gün yazarsam bu onların hikayesi olacak. Ancak 2014 planlarımda historical yok. Komedi dolu, çılgın aşkları seviyorum. Uçlarda yaşayan karakterlerden ve aralarındaki mesafeler gezegenlere kadar ulaşmış, iki imkansız insanı buluşturan, çatışmadan beslenen kitaplar üzerine yoğunlaşacağım. Ve bizden karakterlerle… Üst komşu Hatice ablanın ÖSS’yi bir türlü kazanmamış kızı Kübra’yı, ya da kuaför kalfası Nesrin’i, evde kalmış Asude’yi, kısaca bizden birilerini yazma hevesim şu an daha baskın.
6- Sırada hangi kitaplar var :) Asude Hikayelerde ben bile takılmaya başladım benim bile merakla beklediğim iki tane hikayen var :) Bizlerle diğer kitapların ile ilgili kısa bilgiler verebilir misin?
Sırada Pabuç Serisi var. Adından da anlaşılacağı üzere muzip, bol gülmeli, eğlenceli bir seri. İlk iki kitap Pabucumun Ajanı (Vol I, Vol II) Tuna Üstüner ve Deniz Akın’ın aşkını anlatacak. Yukarıda değindiğim gezegen farkını konu ediyor. Tuna isimli titiz, kuralcı, başarılı bir İş adamıyla berbat şekilde dağınık, hiçbir kuralı olmayan ve kendi tabiriyle Fiyasko Birlik Başkanı olacak kadar hayatta çuvallamış Deniz isimli bir kızın kaçınılmaz aşkını konu ediyor. Romantik komedi türünde olacak bu seride fazlasıyla çılgın maceralar yaşanacak. Üçüncü kitap Pabucumun Annesi… Tekin ve Rüya çiftini anlatacak. Detaylara girmeyeyim ama şu mesafeler olayı gezegeni de aşıp galaksi farkına kadar gidecek apayrı iki insan olacak.
7- Asude Hikayeler'de (Facebook sayfasında) unutamam dediğin olaylar yaşadın mı, seni güldüren mutlu eden kesin anlatmam lazım dediğin :)
Tabii o kadar çok ki! Bir gün iş yerime kocaman bir çiçek buketi geldi. İşin iyi yanı herkes bunun erkek arkadaşımdan geldiğini sandı Sonra hikaye karakterlerimin adı yazılı olan, onların repliklerinin olduğun müthiş kurabiyeler aldım başka bir gün. Bunlar için sevgili dostum Sümeyra’ya buradan en kocaman sevgilerimi yolluyorum. Bir gün doğum günüm için okurlar mektup yazdılar… Tüm bunlar unutulmaz anılar oldu ancak en güzellerinden biri de şuydu.
Kore sevgisiyle tanıştığım ve beni başka kimlikle tanıyan arkadaşlarla bir gün dışarıda buluştuk. 6, 7 kişiydik. Sohbet, hikâyeler mevzuuna kaydı. Orada benim en çok ses getiren öykülerden biri olan Katilim Beklerken konuşulmaya başlandı. Ve sonra diğer hikâyelerim... Yamuk Prensesin ne kadar çılgın olduğu konuşulurken Asude’nin de lafı geçti. Ben bir köşeden kızları dinledim. Benim hakkımda konuşuyorlardı ve onları böyle gizlice dinlemek müthişti. Ancak asıl müthiş olan “Kara Murat benim!” der gibi “Ben Asude’yim” demek oldu. Yüzlerdeki şaşkınlık, birkaç saniyelik o suskunluk. Dehşetti. Tabii bir de geçen gün Ankara’da gittiğim kitapçıda Gül ve Avcı’yı eline alıp üzerine konuşan okurlarla rastlamam ve onlarla da tanışmam Asude 2013 almanağına giren müthiş anılardı!
8- Peki yeni bir yazar olarak senin severek takip ettiğin, sevenlerine önereceğin yazarlar var mı?
Jane Austen gıyabında tüm Klasik edebiyat yazarlarını öneririm. Sahiden klasik okumuş insanlar benim için bambaşka yerdeler. Elbette ben de tümünü okumadım ama şöyle bir gerçek var; bu yazarlardan daha iyi yazan yok yani! Bunun bilincinde olmalıyız bence. Türk ve Dünya klasiklerinin tümü katıyorum…
Onun dışında Emrah Serbes, Murat Menteş, Elif Şafak, Ahmet Altan, Senayi Demirci, Mustafa Kutlu çok severim. Yabancı olarak Paul Auster, Grange, Simon Beckett, Susan Elizabeth Philip, Judith McNaught, Julie Garwood fazlasıyla tavsiye edeceğim şahsiyetler.
(Küçük Kız: Son iki yazara ölürüm! )
(Küçük Kız: Son iki yazara ölürüm! )
9- Kendi romanlarını yazan ve bunu cesareti olmayan yazarlara bir mesajın var mı?
Gerçekten iyi olduklarını biliyorlar, kimseden yoğun esinlenme yapmıyor ve özgün olduklarını düşünüyorlarsa muhakkak sonuna kadar gitsinler. Hoş bu işin bir sonu yok ama umutsuz olmak için de nedenlerimiz yok. Kitap çıkarmak bence çok kolay bir iş... Yani bugün piyasada parayla, tanıdıkla, torpille ya da başka şekilde kolayca kitap çıkarabilirsiniz ama benim değer verdiğim şey bunun yetenekle yapılması. Öncelikle yukarıdaki yollara başvurmadan evvel bu şekilde yapmaya çalışsınlar. Eğer iyiyseniz bence bir yerde keşfedilirsiniz. Yılmadan yazmak önemli ama kendini geliştirmek ve hatalarını görmek en önemlisi… Ben 2012 yılının başında kurgusal anlamda romanlar, öyküler yazmaya başladım ve şu an ilk yazdıklarımı facia olarak görüyorum. İnsan yıllarla değişmemeli, aylarla günlerle değişmeli. Geçen ay yazdığınızı bile acemice bulacak kadar hızlı kademe kaydetmek önemli. Etkilenirim diye kitap okumuyorum diyen yazarları da anlamıyorum. Kitap okumadan hayat mı geçer. Okuyarak geliştiğimizi düşünüyorum. Okuyalım, yazalım. Kısa ve net tarif.
Bu röportaj ve blog turu için katılımcı arkadaşlara, organizasyona, emeği geçen herkese çok teşekkür ederim. Umarım herkes zevk almıştır. Ben kendi adıma çok mutlu oldum ve çok severek iştirak ettim…
harika olmuş zevkle okudum
YanıtlaSilkitap kesinlikle harikaydı. şimdiye kadar çoğu romanını okuduğum Daniella Steel , Nora Roberts , Sandra Brown , Debbie Macomber , Sarah Jio ve bıkıp usanmadığım Judith McNaught kitapları ile bile yarışır nitelikte.
YanıtlaSil