TARRYN FİSHER - FIRSATÇI
ALINTILAR*
(Kitabın çekilişi için Tık Tık**)
“Senden basketi kaçırmanı istedim. Kaçırırsan seninle çıkacağımı söylemedim.”
ALINTILAR*
(Kitabın çekilişi için Tık Tık**)
“Senden basketi kaçırmanı istedim. Kaçırırsan seninle çıkacağımı söylemedim.”
“Gerçekten mi? Ben pek öyle
hatırlamıyorum.” Gözlerini kıstı ve kafası karışmış gibi yaparak başını
kaldırdı. Alaycı olmaya sadece benim hakkım vardı.
“Benimle çıkacaksın, Olivia, çünkü her
ne kadar kabul etmek istemesen de, benim hakkımda yanıldın.”Ağzım açılıp
kapandı. Zekâm! İnce zekâm neredeydi?
“Ben… Şey…”
“Hayır,” diye sözümü kesti. “Bahane
yok. Seni yemeğe çıkaracağım.”
“Tamam.” Gözümü kapatıp uzunca bir
nefes aldım.
“Sözüm söz.”
Cammie bunun için çok mutlu olacaktı.
Hem de çok!
“Çarşamba, saat 20.00’de.”
Ayağa kalktı. Bir adım geri gittim.
Boyu çok uzundu. Yürüyüp uzaklaşmaya başladı, sonra durdu.
“Olivia?”
“Ne var?” diye tersledim.
“Seni öpeceğim. Haberin olsun.”
Kahkahası kütüphanede yankılandı.
“Bu bir randevu değil,” diye
hatırlattım. “Ayrıca, beni diğer kızları götürdüğün yere götüreceğini söylemen
gerçekten hiç akıllıca değil.”
“Doğru. Bir dahaki sefere sana yalan
söylemem gerektiğini hatırlamalıyım,” dedi bana göz ucuyla bakarak.
“Bir dahaki sefer olacağını nereden
biliyorsun?”
“Bir dahaki seferin olmayacağını
nereden biliyorsun?”Ona bakmaya tenezzül bile etmedim; burnumu çekerek cevabımı
verdim ve camdan dışarıya baktım.
Zengin İngilizler böyle yerlerde
dondurma yemezlerdi. Yatlarda havyar yerler ve zengin, sarışın, vakıf fonu olan
kızlarla çıkarlardı. Görünmeyen ciddi bir kusuru olmalıydı.
Aklımdan ihtimalleri geçirdim: huysuz,
yapışkan, akıl hastası…
“Sanırım masayı merak ediyorsun?” dedi,
karşıma oturarak. Başımı salladım.
“Liseden beri kızları buraya
getiriyorum.” Ellerini yapış yapış olan masa üzerinde birleştirdi ve rahat bir
şekilde arkasına yaslandı. “Neyse, şuradaki masayı görüyor musun?”
Gösterdiği masaya doğru dönüp baktım. Tepesinde
eski bir trafik ışığı durmadan kırmızı, yeşil, kırmızı, yeşil yanıp sönüyordu.
“O masa bana kötü şans
getiriyor ve oraya, ne yalnız ne de çıktığım kişiyle bir daha otururum.”
Eğlenmiş bir şekilde ona döndüm. Batıl inanışları vardı. Kendimi iyi hissettim.
“Neden?”
“Çünkü ne zaman o masaya otursam bir
felaket geliyor başıma. Mesela eski kız arkadaşım beni yeni kız arkadaşımla
görüp üstümüze çikolata attı ya da okuldaki en seksi kızın karşısında yaban
mersinine alerjim olduğunu öğrendim…” Kendine güldü ve ben de çetin kız
davranışımı bozarak güldüm. Yaban mersini alerjisi sevimli bir durumdu.
“Benimle gelmeni istiyorum…”Çekmeceme
doru yürüdüm ve bir kutu tahta kalemi buldum.
“Ne işin var bu partide?”
Suratına bir tane patlamam isteğimi
dizginleyip sevimli bir sesle cevap verdim.
“Bilmem. Normal bir insanın ne işi
varsa… Ne bileyim… Takılırım.”
“İçki ya da sigara içmezsin, dans
etmezsin. Üzgünüm Olivia, kardeşlik cemiyetlerinin bir fıçı partisi olmadığı
sürece – ki öylesi zaten çok ama çok sıkıcı olur, kimse seninle politika hakkında
konuşmak istemez.” “Dans edebilirim,” dedim savunmaya geçerek. “Hem herkes
içebilir – özel bir yeteneğe sahip olmak gerekmiyor.”
“Evet, ama içtiğinde sapıtmamak için özel bir
yeteneğe sahip olmak gerekiyor.” Afişin kenarlarına kalpler ve her birinin
içine gülen yüzler çizmeye başlamıştı.
Bu kız boşuna oksijen tüketiyordu.
Abartılı bir şekilde bir iç çektim.
“Projeni senin için yaparım – benimle
gelirsen tabii.”
Cammie sırtının üstüne yuvarlandı ve
kurbağalama yüzüyormuş gibi kollarını havada sallamaya başladı.
“Yüce Tanrıma şükürler olsun! Sihirli
kelimeyi söyledin.”
“Biliyor musun Olivia, bu yaptığın şey
– doğru olan şey.”
“Ne? Dürüst olmak mı?”
Şarabımdan
gergince bir yudum aldım. Benim dürüstlüğümden ya da bunun yokluğundan
bahsetmek kadar rahatsız edici bir şey yoktu.
“Hayır.”
Şaşkın bir şekilde yüzüne baktım.
“Sevdiğinin peşinden gitmen.Tüm
yaptıklarına rağmen ki sözümü sakınmayacağım çok rezil şeyler yapmışsın, ama
yine de tüm bunları o insanoğlunu çok sevdiğin için ve elinde olmadığı için
yapmışsın. Bunda bir dürüstlük var.”
“Hah! Benim içimde hiç dürüstlük yok,
buna emin olabilirsin.”
“Yanılıyorsun.” Şüpheyle başımı yana eğdim. Aklı
başında olan kimse bana dürüst demezdi, hele ki hikâyemi duyduktan sonra.
“Kötü eylemleriyle ilgili böyle dürüst
olan ve kendi duygularını böylesine açıklıkla anlatan kimseyle karşılaşmadım.
Sen kötü bir insan mısın, Olivia?”
“Evet,” dedim hiç zorlanmadan.
“Gördün mü? Sorun davranışında. Erdemli
olmak için vakit ayırmak yerine hissettiğin her şeyi eyleme geçiriyorsun.”
“Erdem,” diye tekrarladım bu yabancı
sözcüğün anlamı üzerinde yoğunlaşmaya çalışarak.
Otuz yaşımda gelinliğimle gelin odasında oturuyordum. Önceden olduğum kişi kötü biri olduğu için şimdi kim olduğumla ilgili bir fikrim yoktu ve tam olarak kim olduğum kesin değildi. Kendimi kaybetmiş ve aslında kendimi hiç bulamamıştım da. Bu kadar çok zaman harcadığıma üzülüyordum. Bazı şeylerin farkına varmak, sevdiğim şeyleri ve benliğimi bulmak için çok geç olmadığını biliyordum. Ama yine de bunu bilmek istediğimden emin değildim. Olabileceğim kişiyi özlemekten korkuyordum. Evet, onu hâlâ tüm kalbimle seviyordum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazan güzel ellerinize sağlık (:
ve Lütfen! Küfür içeren veyahut içeriğinde reklam olan yorumları yazmaktan sakınalım. Sormak istediğiniz sorular için bloğun sağ üst köşesinde bulunan İletişim kısmından her zaman mail atabilirsiniz. (: